27 Kas 2014

Ankarada Gezilecek Yerler

Düşman dayanmış kapısına yol vermemiş Ankara’m. Adına Türküler, toprağına destanlar yazılmış Ankara’m. Sevdanın, dostluğun şehri Ankara’m. Metropol ve Kırsalın şehri Ankara’m. Bozkırın merkezi, Seymenlerin diyarı Ankara’m.

Ankara derken ilk aklımıza gelenler; güzel Türkiye’mizin Başkenti oluşu, Cennet Mekan Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün kabristanı Anıtkabir, Bizanslılar döneminden kalma Ankara Kalesi, Hacı Bayram-ı Veli Camii ve Türbesi, İlk Kurulan meclisimiz, Âşıkların buluşma yeri Gençlik Parkı, Atamızın kendi emekleriyle işçilerle birlikte çalışıp bize emanet ettiği Atatürk Orman Çiftliği, Abidin Paşa Konağında oynayan Seymenleri, ODTÜ'sü, Hacettepe’si, Gazisi, Ankara Üniversitesi... Bunları saymakla bitiremeyiz.

 Bu yazımızda sizlere Ankara'ya geldiğinizde veya Ankara’da iseniz gezilesi ve görülesi yerleri aksetmek istiyorum. İlk başta Ankara'ya ilk ayak bastığımızda uğramamız gereken en güzel yerimiz Cennet Mekân Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk'ün kabristanıdır. Atamızı ziyaret ettikten sonra ise Hamamönü’nde bir kahvaltı ile güne başlamanızı şiddetle tavsiye ederim. Kahvaltımızdan sonra Hamamönü sokaklarını gezerken bol bol fotoğraf çekinmeyi unutmayın; hazır Hamamönü’ne gitmişken ise İstiklal Marşı Yazarımız Cennet Mekân Mehmet Akif Ersoy beyin evini ziyaret edin. Oradan çıktıktan sonra ise ilk durağınız Kitaplara konu olmuş olan Ulucanlar Cezaevi Müzesini Ziyaret edin. Oradan çıktıktan sonra ise doğru Hacı Bayram-ı Veli Camii'nde bir öğle namazı ve arkasından Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin Türbesine bir dua ettikten sonra Ya Allah Ya Bismillah deyip kendinizi Ankara Kalesinin dik yokuşuna vurunuz. Kaleye çıkarken sağ tarafınızda Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve August Tapınağını ziyaret de bulunmayı unutmayın. Kaleye çıktık; Kalenin surlarına çıkarak Ankara'yı birde oradan seyreyleyin bu sırada karnımızda tabi ki iyice acıkmaya başladı. Kalede Ankaraya karşı güzel bir yemek ve arkasına güzel bir çay içtikten sonra nereye gideceğim diye hiç düşünmeyin. Kaleden çıkıp doğrucu Cumhuriyetimizin ilk Meclisi Kurtuluş Müzesini bir ziyarette bulunun arkasından ise bir kaç bina aşağısında bulunan 2.Meclis binamız Cumhuriyet müzesini ziyaret edin. Oradan çıktıktan sonra ise biraz da Orman havası iyi olur değil mi akşamüzeri Kızılcahamam Soğuk Su Milli Parkında birde mangal yakıp orda bir semaver çayı bitirdik mi demeyin keyfinize. Ankara’da gezimizin ilk gününü bitirdik güzelce dinlendik e o zaman Ankara'da daha ne kaldı dediğinizi duyar gibiyim. Daha gezimiz bitmedi devam ediyor. Arabamıza biniyoruz(Arabamız yoksa bile Akköprü’den Beypazarı Otobüsleri Her Yarım Saatte Hareket Etmektedir.) doğruca Beypazarı’nın yolunu tutuyoruz. Beypazarı’na geldik girişte bizi koskoca bir Tabela ile Beypazarı’na Hoşgeldiniz yazısı karşılayacak ve Alparslan Türkeş Bulvarı karşılayacak. Arabamızı uygun bir yere perkittikten sonra Alışveriş yapmak için kendimizi Beypazarlı Ablalarımızın, Teyzelerimizin, Amcalarımızın kendi elleri ile yapmış oldukları yöresel ürünler karşılayacak bizi. Beypazarı Maden suyu, Havucu, Havuç Döneri ve Asma Yaprağı ile meşhur olan bir yöremizdir. Beypazarı’na gidip o altın sarısı asma yapraklarıyla sarılmış sarmalardan yememezlik etmeyin. Beypazarı çarşısındaki Tarihi yapılar ve ilgimizi çekecek gümüşçüler, bakırcılar ve hediyelik eşya satan dükkânlar bizi çarşının içerisine iyice çekmeden önce birde Beypazarı’nda bir lokantaya oturup bir köy kahvaltısı yapmanızı öneririm. Çayımızı ve kahvaltımızı içtikten sonra 7'den 70'e gerek göz zevkine uygun, gerekse damağınıza uygun şeyler bulabileceğiniz Beypazarı çarşısı içine atıyoruz kendimizi. Beypazarı Kurusu yapılan fırınlardan gelen o mis gibi tereyağlı Beypazarı kurusu kokuları, El emeği göz nuru bakırcılık işleri, Beypazarı konakları, mis gibi havuç ve şekerden yapılmış o havuç dönerleri, lokumlar, 80 katlı ev baklavaları ve o yaprak sarmaları sizi sizden alacak. Beypazarı çarşısında iyice kaybolmadan birde öğle molası için mangalınızı, semaverinizi yakabileceğiniz Hıdırlık Tepesine çıkıp Beypazarı’na karşı bir mangal ve çay keyfi yapmazsak olmaz tabi ki. Öğle yemeğimizi yedikten sonra; kendimizi tekrar çarşının içine atmakta bir sakınca yoktur. Bu arada çarşıyı gezerken dikkatinizi çekecek bir şey daha olacak o da Bu Tarihi konakların otel olarak işletildiğini fark edeceksiniz ve bu otellerde konaklamayacak olsanız bile içerisine girip gezebilme imkânınız vardır içerisini girip bir göz atın fotoğraflar çekmenizi öneririm. Beypazarı yapı olarak Safranbolu evlerini andırsa bile Safranbolu’dan önce Beypazarı’nda bu tarz yapılanma olmuştur ve Safranbolu evleri sadece yapılan Reklamlardan dolayı daha da öne çıkmıştır. Hava hafiften ağarırken Beypazarı’ndan dönerken Ayaş’ta yol kenarında satılan o mis kokulu bahçe domatesini almadan geçmeyiniz. Bugünümüzü de böyle bitirdikten sonra ertesi gün e Ankara’ya geldik Kızılay’ı görmeden giderseniz ayıp etmiş olursunuz. Taksim meydanı İstanbul için neyse Ankara için ise Kızılay'da odur. Çeşit çeşit insanla karşılaşabileceğiniz Kızılay’da bir sabah kahvaltısı yapıp sokaklarını biraz gezdikten sonra Atakule'ye gitmezsek olmaz tabi ki. Atakule’ye çıkıp birde Ankara'yı oradan seyreyledikten sonra Sakarya Meydan Muharebesinin gerçekleştiği, Kurtuluş Savaşının dönüm noktası olan Sakarya nehri kıyılarını ne zaman ziyaret edeceğiz dediğinizi duyabiliyorum. Atakule’den inip arabamıza bindikten sonra Eskişehir yoluna çıkıp Polatlı’ya doğru sürüyoruz arabamızı.(Aracınız yok ise Ankara Şehirler Arası Otobüs Terminalinden Polatlı Otobüsleri her 15 dakikada bir hareket etmektedir.) Polatlı’ya geldiğimizde ise yol tarifi almak için yoldan geçen herhangi bir kişiye Dua Tepeye nasıl gidebilirim diye sorarsınız zaten size her şekilde yardımcı olacaklardır. Dua tepe yani Sakarya Meydan Muharebesinin olduğu yer Kurtuluş savaşımızın dönüm noktasıdır o noktaya geldiğinizde gözlerinizi kapatın ve kendinizi o gündeymiş cephede düşmana karşı savaşıyormuş gibi hayal ettiğiniz vakit zaten o tepedeki o mistik havayı iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Dua Tepede 81 şehidimizin pirinç harflerle yazılmış bilgilerini görebilirsiniz. Birde; O büyük günü, Mustafa Kemal Paşa ile birlikte muharebeyi izleyen Halide Edip Adıvar ”Türkün Ateşle Imtihanı” adlı eserinde şöyle anlatmaktadır:
…on dokuz günden sonra o gün ilk top sesleri batı’dan değil, doğu’dan duyulmaya başlamıştı. O gün ilk defa süngüler, batı’dan doğu’ya doğru değil, doğu’dan batı’ya doğru koşmaya başlamıştı. Sözleri ile kitabında yer vermiştir. Karnımız acıkır gibi oldu değil mi bir de polatlı çarşısını gezip karnımızı doyurdukdan sonra bugün ki gezimizi tamamlayalım. Eğer bir çocuğunuz var ise Ertesi gün ki gezimizde; onu ilk başta Ulus'ta bulunan Gençlik Parkını, oradan çıkıp  İstanbul yolu üzerindeki Atatürk Orman Çiftliği ve Hayvanat Bahçesini ziyaret ettirdikten sonra ise Ankara Ayaş yolu üzerinde bulunan dev Gülüver heykelinin temsil ettiği Harikalar Diyarını gezdirmeyi ve eğlenmesini de ihmal etmeyin derim. Bu yazımı okuduğunuz için sizlere Teşekkürü borç bilerek yazımı bitirmek istiyorum. İyi eğlenceler diliyorum, Ankara’mıza Hoş geldiniz diyorum...

Ankara Şivesi

Ankara'da Kullanılan Şive. 
Kelimeler ve Anlamlarıyla

GIDI: Çam kozalağı
EYSERİ: Çivi
GÖZER: Eleğin seyrek olanı
YILGU: Sarı çalının olgunlaşmış meyvesi
KARAGAVUK: Baharda toplanıp yenen bir ot.
MUSMUL: İslami usul üzere kesilen hayvan
MINDAR: Besmele çekilmeden kesilen hayvan
RAHMET :Yağmur
MAYIS: Taze sığır dışkısı
SAYİR: Dilenci
DEDECİ: Dilenci
YALAMUK: Çam ve köknar ağacının kabuk ve gövde arasında yenilebilecek ince şekerli kabuk
MİNTAN: Gömlek
İŞLİK: Gömlek
ÇEVRE: Mendil
GAKIRDAK: İçinde az ve ince kıyıma olan don yağ
PANTUL: Pantlon
DEYNEK: Genellikle dayanmak veya çobanlıkta kullanılan ince sopa
GADAK: Küçük ince çivi
MIH: At,eşek ve öküz nallamada kullanılan özel başlı çivi
BÖYREK: Böbrek
YÜREK: Kalp
FİSTAN: Kadınların giydiği eteği uzun elbise
MEH: ahacık işte,al,tut anlamına söylenir.
İHİ: İşte,ahacık anlamına kullanılırdı
KÜLLÜK: Ocak külünün döküldüğü yer,tuvalet tarafı
HAMURPİŞİRME: El yapımı makarna,erişte
PİLAF: Pilav
GAVURGA: Az ıslatılmış buğdayın kavrulup çerez niyetine yenmesi
AADA: (Akıda)Üzüm pekmezinden yapılan çokokrem gibi gıda.
GUSULHANE: Eskiden her odada bulunan banyo yapılmak için kullanılan büyük dolap.
SERGEN: Odaların duvarlarının üst kısımlarındaki uzunca raf.
ÇİÇEKLİK: Eskiden vitrin yerine kullanılan süslü,önü açık birkaç katlı ,süslü raf.
TEMEK: Ahırlardan dışarı gübre atmak için bırakılan büyükçe delik.
HANAY: Eve girişte odalar arasındaki geniş boşluk.
AVLU: Evden ahıra girerken ahır kapısındaki boşluk.
ZEVLE: Boyunduruktan öküzün çıkmaması için deliklere sokulan sopa.
EPSİT: Öküz ve at arabasında tekerin topu ve çemberi arasındaki düz, sağlam çubuklar.
ÇEKELÜZ: Sincap
YANGABUZ: Yaramaz, şımarık
CILLAMA: Bağırma,cırıl cırıl etme
ECCÜK: Azıcık
GAYLI: Gayri
FERFENİ:kış geceleri gençlerin toplanması
TUFRAN: Turfan
BİZEEL: Azıcık
ZİNİ: Sini içine yemek dolu tabaklar konulan büyük tepsi
CİMDÜK: Çimdik
APALAMAK: Dizler ve eller üzerinde dört ayaklı yürümek
ÇON: Kalça
GAVLAMAK: Derisinin soyulması,yüzülmesi.
HUSA-TASA: Birşey için üzülmek Kaygı duymak,tasalanmak.
EDEPSÜZ: Edepsiz,terbiyeye dikkat etmeyen.
BUYMAK: Çok üşümek
HORA GEÇMEK: Makbule geçmek,yerli yerine
ZUNNA: Zurna
BANNAK: El parmakları gibi parçaların birleştirilmesinden olan sandeviç
HALKA: Simit gibi yapılan,kızgın küle gömülerek yapılan simit.
MANCAR: Ispanak gibi yenilen yabani ot müslüman mancarı,gavur mancarı.
ÇİTEN: Ahırda veya ağılda yeni doğan buzağı,kuzu ve oğlak konulan yer.
ÇEKELÜ: Öküz değneğinin ucuna takılan sabanın çamurunu sıyırmaya yarayan alet.
EYSİRAN: Hamur kesmeye,karıştırmaya yarayan saplı demir alet.
ÜTEE: İçine un konulup ekmege şekil vermeye yarayan,işi bitince katlanıp konan ve her ekmek yapımında kullanılan deri.
GÖVREK: Mancarın tohumlanmış hali.
SIPA: Eşek yavrusu,üzerinde odun kırılan kütük.
KÜLÇÖREE: Ekmek yapımı sonunda ekmeğin sıcak külüne gömülerek pişirilen müthiş kokulu,müthiş lezzetli çörek.
YILÇI: Yaramaz
GEZDAN: Doğum yapma yaşına gelmiş dişi oğlak.(Doğum yapınca keçi olur)
GÖÖLEZ: Köpek yavrusu
BIZA: Buzağı,yeni doğan inek yavrusu.
PEŞKİR: El havlusu.
GARINYA(İşkembe): Koyun ve keçi işkembesine koyulan tuzlu tereyağı.
SARPIN: Fiy,arpa,buğday konulan üstten kapaklı,bölmeli depo.
GUŞENE: Tencerenin küçüğü.
GINDAP: Sağlam keten iplik.
TEHLİZ: Ketenden yapılan çuval.
LENGER: Büyük, kapaklı sahan.
EYŞİ: Acı erükten yapılan ,yemeklere ekşilik vermek için kullanılan pestil.
TIRKAZ: Yaylada akşam yatarken kapı açılmasın diye arkasına dayanan sopa.
FİREK: Anahtar
MERŞÜN: Deri,meşin
USTUN: Tavan
SUNTURAÇ: Nalbantların hayvanların tırnağını kesmek için kullandıkları çift taraflı orak gibi alet.
SÜRGÜÇ: Bulaşık bezi
NACAK: Balta
TAHRA: Satır,büyük bıçak
KÖPEN: İşe yaramaz bez
ÇÜKÜNDÜR: Şeker pancarı
TOGA: Yaylaçorbası,yoğurtlu çorba
HERİF: Yetişkin adam,erkek
KAĞIRMAK: Bükmek,zorlamak.
TEZ: Çabuk
GAYLI: Artık
YENCE: Hafif
ICCAK: Sıcak
CUVARA: Sigara
DÖL: Oğlak ve kuzu
KELEM: Lahana
KÖMÜŞ: Manda,Camuş
ŞALLAK: Donsuz
MATÇALI: Pis
SIRACALI: Yara bere içinde,Yarasından sarı su akan
HUMAYIN: Beyaz 2.sınıf pamuk bez
GÖZELŞEY: Hata yapan kişiye denir.
ÇÖNE: Çobana yardın eden kişi,çoban yardımcısı.
NAKIS: Aksi,inatçı
YÜKLÜK: Yatak ve yorganların yığıldığı yer.
İHİCÜK: İştecik,işte,şurada ..
GUŞENE: Ufak tencre.
ÇEPİN: Küçük çapa.
FENGİRE: İp eyirmek için kullanılan kirmen.
ÇEMLE: Topla,kirlenmememsi için önlem al.
ÇİNTİ: Hanımların etek üzerine giydiği bol şalvar.
KÖZ: Ateşli kömür.
GAVUT: Kavrulmuş buğday unu veya kurutulmuş ahlat ununun hamur şeklinde karılarak yenmesi.
GAVURGA: Kavrulmuş buğday veya göce.
GÖCE: Yıkanmış,dibekte dövülmüş,kabuğu alınan buğday.
MUHLAMA: Tereyağlı,soğanlı yağda yumurta.
HÖŞMERİM: Süt,tereyağ ve undan kavrularak yapılan üzerine şeker serpilip yenen tatlı.
KÜLLÜK: Ocak külünün döküldüğü yer.Tuvalet tarafı..
İLEHEN: Leğen.Abdest alma kabı..
DİZBEZİ: Pijama,pijamalık kumaş.
UPRUK: İbrik..
GÖYNEK: Entari,etekli uzun elbise.
ŞAMYEL: Araba lastiğinin içi,iç lastik.
SARPIN: Genellikle fiy veya arpa konulan üstten kapaklı ambar.
HAMBAR: Anbar,un,buğday gibi zahireye fare,böcek girmemesi için yapılan özel oda.
AVLU: Evin alt katındaki hayvan giriş yeri,hol.
AVLAA: Büyük ve küçük baş hayvanların geceyi geçirmesi için etrafı sırıklarla çevrili üstü açık hayvan barınağı.
ÇİTEN: Ahır veya salak içinde yeni doğan buzağı, oğlak ve kuzuların ezilmemesi için konulduğu özel bölünmüş yer.
SÜRGÜ: Kapıların arkasındaki içten sürmeyle kapının dıştan açılmasını önleyen basit kilit.
HINKIRMAK: Burnunu temizlemek.
GAK: Pestil
GEBEDEK: Şişman, karnı büyük olan.
ŞAMAR: Tokat,sille.
ÇOTURA: Ağaçtan içi oyularak yapılan emzikli su kabı.
SEĞEK: Ağaç oyma şeklinde yapılan büyük su taşıma kabı.
MUSLUK: Bir metre veya daha fazla büyüklükteki tomruğun oyulup üzerine büyük kapak yapılan su kabı. Musluklardan evde su tasını daldırıp doldurarak su içilirdi. Bazı yol kenarlarına gelip geçenin içmesi için sebil niyetine konan musluklar olurdu.Çoşkunların musurat suyu ile doldurdukları muslukları vardı.Doymuş-İnceöz arası elip geçen içererdi.
DUZGABAA: Günlük kullanılacak, yemeklere konulacak tuzun konulduğu su kabağından yapılma tuzluk. Bu tuzlukların ağıda kabından olanları da olurdu.
OKKA: Eskiden kiloğram yerine kulanılan ağırlık ölçüsü.
HOKKA: Üzerinde mürekkep ve divit konacak yerleri olan yazı takımı.
ACANS: Haber.Haberleri dinlemek.
AKRAN: Aynı yaşlarda olanlar.
ALATİRİK: Pilli el feneri.
BENCİLEYİN: Benim gibi.
SENCİLEYİN: Senin gibi.
Bİ HAMLA: Bir hamlede, bir seferde.
BİRELLEŞ: Birer birer.
CARCUR: Tabancanın şarjörü.
CURUK: Gülü,hindi.
ÇİY: Eğitimsiz, ham, çabuk yorulan.
HAMLAMAK: Çalışmaya alışık olmayanın yorulması.
TEMİN: Az önce anlamına.
TOMATİS: Domates.
DÜŞEYAZDIM: Az kalsın düşüyordum.
ELLEME: Elini sürme,dokunma.
ENÜK: Köpeğin yeni doğan yavrusu.
ERÜK: Erik.
EYSİRAN: Hamur almaya, hamur bölmeye.tekne sıyırmaya yarayan spatula benzeri alet.
GİDİŞMEK: Kaşınmak.
IRIP: İşin usulü,yolu yordamı.
KERTMEK: İz yapacak şekilde karşılıklı kesmek.
GAMÇİ: İnce deynek, sopa.
ÇIRPI: İnce odun .dal parçaları.Çalı çırpı.
MAASUZDAN: Yalancıktan, şakacıktan.
MOTUR: Traktör.
LAFA: Damperli kamyon
OOŞALAMAK: İki eli arasında ileri geri ezmek,ovalamak.
TELAŞE MEMURU: Aceleci, her işe karışan,abartan.
TOMBALAK: Yuvarlak.
TOSBAA: Kaplumbağa.
TOSNAMAK: Küsüp somurtmak,bir köşede oturmak.
UTLANMAK: Çekinmek,tedirgin olmak.
UYLAŞTIRMAK: Aralarını bulmak.
ÜŞENMEK: Tembellik etmek.
YALAK: Tavukların su içtiği, köpek yalı konan kap.
YAMAÇ: Eğimli arazi.
YAMALIK: Yırtık elbiseyi tamirde kullanılan parça.
YASLAĞAÇ: Üzerinde ekmeğe son şeklinin verildiği yuvarlak alet.
YIMIRTA: Yumurta.
ZAHRA: Hayvan yiyeceği, ot, saman.
BESTEK: Tevazu ile övünme karışımı konuşma. Ne besteklenip durursun?
ÜRME: Küçük köpeklerin kurt çağırır nitelikte cılız cılız havlaması.
GARİMCE: Karınca
ÇEKİŞME: Kızmak,yapılan yanlışı yapanın yüzüne söz ile kızarak ifade etmek.
CANAVAR: Kurt,davarlara canvar geldi,canavar gördüm gibi.


Eski Ankara Evleri...



Seymen ve Koç

Seymen ve Koç: Koç, Orta Asya Türk boylarında ve Anadolu'da kutsal bir hayvan olarak kabul edilmiştir. Orta Asya'da kurban edilen hayvan koç ve attır. Özellikle Yer Tanrısı'nın kötü ruhlarına karşı koç kurban edilirmiş.
Koç; masallara, efsanelere konu, el sanatlarında özellikle halı ve kilimlere motif, halk oyunlarında figürlere kaynak olmuştur.
Orta Anadolu'da söylenen bozlaklarda, gıtlaktan verilen ses koçun me- lemesinde çıkardığı sesle özdeştir. Kelime anlamı ile de 'bozlak', bozulama'dan (beğirme=koç melemesi) gelmektedir.
Özellikle Orta Anadolu'rıun bozkır iklim şartlarında yaşam savaşı veren Ankara halkında, koça karşı büyük bir saygı, sevgi ve koçla bir özdeşleşme gözlenir.
Halk oyunlarındaki temel öge, Orta. Anadolu (Orta Asya Step'lerinin benzeri) bozkır ikliminin yaşam tarzını yansıtan koç figürleridir. Bu figürlerde temel olarak kostaklık, kendinden eminlik, yiğitlik, mertlik açık olarak göze çarpar. Koçların bozkırda gezinirken gösterdiği ihtişam, tokuşdukları zaman, ağır ağır gerilemesi, ayaklarını yere vurması, Ankara oyunlarının temel figür özellikleridir.
Bunlar koç ile özdeşleşmenin sonucudur. Bir seğmen yürürken veya oynarken tam anlamıyla koçu yansıtır. Oyunlarda efebaşının verdiği komutlardaki
Goçuum” veya 'Goçlar'
sözleri, yine yukarıda sözü edilenleri destekler yönde örneklerdir.

 

Ankara Köy Düğünleri

Ankarada bir köy düğününe şahit olursanız eğer hayatınız boyunca böyle keyifli bir eğlenceye belki de şahit olamayacaksınız. Ankara köy düğünleri genelde akşam saat 6 gibi köy meydanında başladıktan sonra kına merasimine kadar köy meydanında saz grubu ile akşamın ilerleyen saatlerine kadar devam etmektedir. Bu köy düğünleri genelde akşam saat 11, 11 bucuk gibi köy odası gibi kapalı mekanlara geçerek devam etmektedir. Bu düğünlerin en güzel yanlarından birisi ise yabancı olup gitseniz bile düğün sahipleri sizi davetli misafir gibi ağarlıyacaklardır ve sizi el üstünde tutacaklardır. Köy düğünleri ankaranın ilçesinden ilçesine görede değişiklikler gösterebilmektedir. Oyunları ve eğlenceleri olarak yörelere göre ister istemez farklılıklar görebiliyoruz. Genelde Ankara da köy düğünleri Ayaş, Polatlı, Kazan ve Gölbaşında sabah saatlerine kadar sürmektedir. Bu düğünlerde genelde oyuncular kaşıklar ile oynamaktadır. Kimi arkadaşlar bu oyunun kalça sallayarak oynandığını iddaa etselerde bu oyunlar genelde ağır bir düzen ve uyum ile oynanmaktadır. Ha ülkemizde kalça sallayarak oyun oynuyan yörelerimiz tabi ki var bunlar Bolu, Çankırı, Konya gibi yörelerde oyunlar daha hızlı olduğu için sallamalı oyunlar tabi ki oluyor ama bu oyunlarda genelde İç Anadolu Yöresi müzikleri kullanıldığı için arkadaşlar genelleme yaparken pek de haksız olmuyorlar. Eğer gerçekten bi Angaralıyım diyorsanız, eğer gerçekten oyun oynamayı da seviyorsanız sizlere buradan şunuda söylemek isterim ki bir Angaralıya yakışır şekilde oynayın, Angaralılar Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından oğuz boyunun ağırlığını taşıdığı için sevilmektedir. Bu ağırlığı ve bu oyunumuza sahip çıkalım gün geçtikçe Teknoloji ilerledikçe günümüzde herşeye Oyun Havası denen şu dönemde Anonim olan bizi biz yapan eserleri, bizi biz yapan oyunları usulünce oynayın. Saygılarımı sunar, herkese keyifli okumalar ve eğlenceler dilerim.

Ankara-Yenikent



Ankara-Ayaş Ilıca Köyü (Köy Odası)

 

Ankara-Ayaş Tekke Köyü


26 Kas 2014

Ankara Kültürü ve Tarihi

Çağlar boyu Anadolu Medeniyetlerinin beşiği olan Ankara, Başkent olmasından sonra özellikle kültürel etkinlikleri açısından hızlı bir toplumsal gelişme ve yenileşme içerisindedir. Eski Anadolu kültüründen günümüze değin birçok uygarlığın uğrağı olan İlimizde gelenek, görenek ve kültürdeki gelişmelerin derin izlerini genellikle kırsal kesimde daha belirgin görmekteyiz.

İlin özellikle; Dikmen, Çankaya ve Gazi Osman Paşa semtlerinde eski Osmanlı mimarisinin taklidi ile başlayan akım; modern mimariye dönüşerek şimdiki çağdaş Türk mimarisinin biçim ve stiline önderlik etmiştir. Bununla birlikte Ankara Kalesindeki eski konak ve evler hemen hemen hiç bozulmadan günümüzde de yaşamaktadır. İlimizde 30 civarında resmi ve özel müze, yeni tesisleri ile bir Milli Kütüphane, 43 halk, 1 gezici ve 1 çocuk kütüphanesi mevcuttur Ayrıca ulusal ve uluslar arası kongre turizmine hitap eden çok sayıda resmi ve özel organizasyonlar kültürel faaliyetleri canlı tutmaktadır. İlimizde kültür ve sanat etkinliği gösteren 343 dernek ve vakıf faaliyette bulunmaktadır. İlimizde 418 matbaa, 32 sinema, 8 devlet tiyatrosu ile 21 özel tiyatro faaliyetlerini sürdürmektedir.

İlimiz Başkent olduktan sonra müzecilik alanında başarılı çalışmalarla adını duyurmuştur. Anadolu Medeniyetleri (Arkeoloji) ve Etnografya Müzeleri Cumhuriyetimizin ilk yıllarında kurularak, eserleri ile hızla zenginleşen müzelerimizdir.

Ankara'ya Ait bir kaç Görsel ;

1-)Anıtkabir

Türk Kurtuluş Savaşı'nın ve inkılaplarının önderi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün, Ankara Anıttepe'de (eski adıyla Rasattepe) bulunan anıt mezarıdır. Ayrıca dördüncü cumhurbaşkanı Cemal Gürsel de 1966 yılında devrim şehitleri bölümüne defnedilmiştir (6 Kasım 1981 tarihli Devlet Mezarlığı Kanunu 1.madde 2.fıkra gereğince, 27 Ağustos 1988'de çıkartıldı). 1973'den beri İsmet İnönü'nün kabri de Anıtkabir'dedir.


2-)Anadolu Medeniyetleri Müzesi

 Ankara'nın Altındağ ilçesinde bulunmaktadır. Ankara’da, Anadolu’nun arkeolojik eserlerini sergileyen ve dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan bir müzedir. Atpazarı semtinde, Ankara Kalesi’nin dış duvarının güneydoğu kıyısında, yeni işlev verilerek düzenlenmiş iki Osmanlı yapısında yer alır. Bu yapılardan biri Veli Mahmud Paşa tarafından yaptırılan Mahmut Paşa Bedesteni, diğeri Rum Mehmet Paşa tarafından yaptırılan Kurşunlu Han’dır.




 3-)Etnografya Müzesi
Ankara'nın Altındağ ilçesinde bulunmaktadır. Kurtuluş Savaşı'nda cuma namazlarının kılındığı eski adı Namazgâh Tepesi olan yerde kuruldu.Önceleri Arkeoloji Müzesi olarak kullanılması düşünülmüş, sonra Resim Heykel Müzesi olmasına karar verilmiş, açılış töreninden sonra bugünkü işlevine kavuşmuştur.









4-)Ankara Kalesi

Ankara'nın Altındağ ilçesinde bulunan tarihi bir kale. Ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte Romalılar, Bizanslılar hakimiyetinde kalan kale, 1073 yılında Selçukluların eline geçmiştir. 1101 yılında Haçlılarca ele geçirilen kale 1227 yılında tekrar Selçukluların hakimiyetine girmiştir. Selçuklular döneminde onarılan ve eklemeler yapılan kale Osmanlı döneminde 1832'de Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa tarafından onarımdan geçirilmiştir.
Kale yapısında rastlanan heykel, lahit, sütun başlıkları kalenin yapımı ve onarımında etrafta bulunan malzemelerden yararlanıldığını göstermektedir.
Kalede roma dönemine ait kalıntılar dikkati çekerse de büyük ölçüde Bizans döneminde yapılmıştır. İmparator II.Consantantinus MS.668 'de Dış kaleyi yaptırmıştır, İmparator Isaurili III.Leonise kale duvarlarını onarırken iç kale surlarını yükseltmiştir. Bunun ardından İmparator Nikoporos 805'te , İmparator Bazileus 859'da bu kaleyi onarmıştır. Kalenin yerden yüksekliği 110m.'dir. Ankara Kalesi dışardan görümüne göre daha büyüktür. Ayrıca kale her yıl çeşitli festivallere de ev sahipliği yapmaktadır.


5-)Ulus Heykel

Ankara'nın Altındağ ilçesinin Ulus Meydanında Kurtuluş Savaşı kahramanlarının anısına Yenigün Gazetesi öncülüğünde Türk halkı tarafından cumhuriyetin ilk yıllarında yaptırılmış anıt. Yenigün” adıyla da bilinen anıt Anıtkabir inşa edilinceye kadar, Ankara’nın devlet merasimlerinin yapıldığı resmi olmayan simgesi olarak işlev görmüştür
Türk Hükümetince açılan uluslararası yarışmada birinci olan Avusturyalı sanatçı Heinrich Krippel'e 1925 yılında sipariş edilen heykel, sanatçının Türkiye'de sipariş edilen en kapsamlı çalışmasıdır.
Eser, Viyana'da Birleşik Maden İşletmelerinde döktürüldü ve 24 Kasım 1927 tarihinde Ulus Meydanı'ndaki Sümerbank Genel Müdürlük Binası önüne yerleştirildi. Açılışını, Meclis Başkanı Kazım Paşa yaptı. Başbakan İsmet Paşa’nın da katıldığı törende başkonuşmacı, projeye önayak olan Yunus Nadi idi. Anıt, daha sonra meydan genişletme çalışmaları sırasında ilk yeri değiştirilerek bugünkü yerine taşınmıştır.
Atatürk, anıtta asker kıyafetleri içinde, -adını zafer kazanılan savaşın yapıldığı meydandan alan – “Sakarya” isimli atının üzerinde gösterilmiştir. Başkumandan, at üzerinde hücuma geçmiş bir asker olarak geleneksel pozda değil; ileriyi gören bir önder olarak canlandırılır.


6-)Hitit Güneş Kursu (Sıhhıye)

1978 yılında heykeltraş Nusret Suman tarafından gerçekleştirilen ve Sıhhiye Meydanı'na konulan anıt.
Alacahöyük'teki kazılarda ele geçirilmiş bir Hatti eserinin kopyasıdır. 1973'te belediye başkanı Vedat Dalokay tarafından şehrin sembolü yapılmıştır. Hatti krallarının mezarlarından çıkan Hitit Güneş Kursu örnekleri Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde görülebilir.
Anadolu Sigorta tarafından Ankara halkına 1977 yılında armağan edilmiştir.








 7-)Atakule

13 Ekim 1989 tarihinde Ankara'nın başkent oluşunun 66. yıldönümüne denk gelen günde 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından açılışı yapılan kulenin altında, Türkiye'nin ikinci ve Ankara'nın ilk Alışveriş Merkezi hizmet vermeye başlamıştır. Yapının adı bir yarışma sonucu belirlenmiştir.
Modern alışveriş merkezinin plan ve projesi Mimar Ragıp Buluç tarafından hazırlandı. Kutlutaş İnşaat Firması ile tamamı Türk Mühendis ve işçileri tarafından inşa edilen alışveriş merkezi temelleri 1987 yılında dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından atıldı. İsmi, düzenlenen bir yarışma ile Ankara halkı tarafından verilmiştir. Mimari yapısı ve konumu itibariyle de önemli bir turizm merkezidir.12 Haziran 2011 tarihinde yeni ışıklandırmasının açılışı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılmıştır.
 2012 yılı içerisinde tüm kiracılar tahliye edilmiş ve alışveriş merkezi kapanmıştır. Halen sadece seyir terası ile mal sahibi olan Vakıflar Bankası'nın şubesi faaliyettedir.


8-)Kocatepe Camii


Ankara'nın Kocatepe semtinde 1967'de inşaatına başlanan ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1987'de inşaatı tamamlanan cami.  Kocatepe Camii için açılan yarışmayı Mimar Vedat Dalokay'ın hazırladığı proje kazanmış ve bu projeye göre caminin temeli atılmış fakat "fazla modern" bulunduğu için bu projeden vazgeçilmiştir. Bunun yerine 1967 yılında Hüsrev Tayla ve Fatin Uluengin'in çizdiği projeye göre caminin temeli yeniden atıldı. Bu proje, Mimar Sinan tarzını taklit etmesi nedeniyle eleştirildi.





9-)Cumhuriyet Müzesi(2.Meclis)

 TBMM'nin ikinci binasının yapımına Mimar Vedat Bey'in projesiyle 1923'de başlandı. Bina çok kısa bir sürede tamamlandı ve 18 Ekim 1924'de hizmete açıldı. İlk binadan aşağı yukarı 50 metre uzağa yapılan yeni bina 36 yıl boyunca kullanıldı ve siyasi tarihimizde birçok önemli karara tanıklık etti. Binanın içi, bir bodrum katı üzerinde yer alan iki kattan oluşuyordu. Merkezde Genel Kurul salonu yer alıyordu. Üst katın tavanı, Osmanlı motifleriyle dekore edilmişti. Genel Kurul salonunda dinleyiciler için balkonlar ve yıldız motifleriyle süslü duvar panelleri yer alıyordu. Dış cephesi büyük bir giriş, köprü kemerleri ve saçaklarla süslenmişti.
Cumhuriyetin ilk yıllarına tanıklık eden ikinci Meclis binası önemli tarihsel bir dönemde Meclis binası olarak kullanılmıştı. Günümüzde Cumhuriyet Müzesi olarak hizmet vermektedir.


10-)1.Meclis(Kurtuluş Müzesi)

Ankara'nın Altındağ ilçesinin Ulus Meydanı'nda bulunan I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının inşaasına, 1915 yılında başlanmıştır. İlkin İttihat ve Terakki Cemiyeti kulüp binası olarak tasarlanmış binanın planı evkaf mimarı Salim Bey tarafından yapılmış, inşasına ise kolordunun askeri mimarı Hasip Bey nezaret etmiştir.
Türk mimari stilinde olan iki katlı binanın en belirgin özelliği duvarlarında Ankara taşı (Andezit) kullanılmış olmasıdır.
Meclisin, 23 Nisan 1920'de bu binada toplanması kararlaştırıldığında henüz bitirilmemiş olan bina, milli bir heyecanın eseri olarak milletin katkısıyla tamamlanmıştır.
23 Nisan 1920 ile 15 Ekim 1924 tarihleri arasında I. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak kullanılan bina daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Merkezi ve Hukuk Mektebi olarak işlevini sürdürmüş, 1952 yılında Maarif Vekaletine devredilmiş, 1957 yılında ise müzeye dönüştürülmek üzere çalışmalara başlanmıştır. Bina 23 Nisan 1961'de "Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi" adıyla halkın ziyaretine açılmıştır.
Atatürk'ün doğumunun 100. yılını kutlama programı çerçevesinde, 1981 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon Ve teşhir-tanzim çalışmaları sonucu 1981 yılında"Kurtuluş Savaşı Müzesi" adıyla yeniden ziyarete açılmıştır.

11-)Devlet Tiyatroları(Opera)

Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi’nin bir aşaması olarak, 1949 yılında, "Devlet Tiyatro ve Operası" adıyla kurulmuştur. Konservatuvar’ın kurulduğu 1936 yılından 1947 yılına kadar, Tiyatro Bölümü’nü Alman tiyatro sanatçı ve yöneticisi Carl Ebert yönetmişti. 1940 yılında, "Tiyatro ve Opera Tatbikat Sahnesi" kuruldu.